DATÇA
Yeni bir rota,yeni bir seyahat..
Bu yazımda Ege Bölgesi'nin turistik ili Muğla'ya bağlı; Datça ilçesine yaptığımız geziden bahsedeceğim.
Ayrıca tarihi kentin içinde gidilecek yönler de oklarla belirlenmişti. Bu yüzden bir yerden girip, diğer yerden rahatlıkla çıkılıyordu.
Belirlenmiş yollardan yürüyerek, bazen tepelere çıkarak tarihi kent geziliyor. Sadece tek bir sorun var, o da sıcak hava da dolaşmak. Aslında yürümeye uygun giyindikten sonra o da sorun olmuyor. Yürüyüş için doğru ayakkabı, şapka ve güneş kremi olduktan sonra sıcak; bir şekilde gezmeyi etkilemiyor.
Çoğunlukla tepeye tırmanarak bir gezi yapılacağını da unutmadan söylemeliyim. Burayı gezmek için en az bir ya da iki saatinizi ,ayırmanız gerekiyor. Çünkü oldukça büyük bir alana yayılmış bir kent burası. Daha önce Efes Harabeleri'ni gezmiş olan varsa en az o kadar büyük bir alan olduğunu belirteyim.
Bu tarihi kentte kiliseler, çeşitli çarşı yerleri, kutsal alanlar, tiyatro, liman ve daha bir çok yerleşim alanları bulunuyor.
Knidos Antik Kent :
Rodos Birliği'ne bağlı olan Knidos, Datça Yarımadası'nın en uç kısmında, Ege ve Akdeniz'in birleştiği noktada, Tekir Burnu üzerinde konumlanmasıyla Batı Anadolu kıyı kentlerinin en önemlilerinden biri oldu.Knidos, şarap ihracatı sayesinde gelişmiş bir ticarete sahipti. Yuvarlak ve köşeli kulelerle kuvvetlendirilmiş surlarla çevrili kentin askeri ve ticari olmak üzere iki limanı vardı.
Burası Datça'ya gelindiğinde muhakkak gezilmesi gereken bir yer. Antik Kent çok etkileyici. Ayrıca bu koya yatlarda demirliyor. Zaten burası mavi yolculuk yapan teknelerin demirledikleri bir noktaymış.
Buradaki denizin rengini görünce büyülendik. Denizin rengi turkuazdı. Bunu görünce böyle bir renge sahip olan denizde yüzmek istedik. Antik Kentin bulunduğu koyda iskele vardı. Bu iskeleye tekneler ihtiyaçlarını karşılamak için yanaşıyorlardı. Bundan yararlanarak iskeleden atlayıp bu şahane denizde yüzdük. Buralara yolunuz düşerse muhakkak, denize girin bu muhteşem denizi kaçırmayın!
Antik Kenti gezdikten ve turkuaz denizde yüzdükten sonra aynı virajlı yollardan geri dönmek üzere arabamıza bindik. Tekrar muhteşem manzaralar eşliğinde bu sefer ki rotamız Palamutbükü koyuydu. Palamutbükü koyu içinde çok güzel şeyler okumuştum bu yüzden burayı görmeden dönmek istemedim.
.
Datça'yı biz çok sevdik; eminim siz de görünce seveceksiniz..
Kaynak:
[1] https://www.muze.gov.tr/tr/muzeler/knidos-orenyeri
Bu yazımda Ege Bölgesi'nin turistik ili Muğla'ya bağlı; Datça ilçesine yaptığımız geziden bahsedeceğim.
Son beş yıldır haziran ayında, Bodrum’da on beş gün tatil yapma fırsatımız oluyor. Çoğunlukla kaldığımız yerde vakit geçiriyoruz, farklı bir yere gitmiyoruz. Ya da en yakın yer olan Bodrum'un koylarına ve merkez kabul edilen Bodrum'un içine inerek vakit geçiriyoruz. Bu sefer bir değişilik yapalım, hafta sonunda iki gün için Marmaris ve Datça'ya gidelim, hem arkadaş ziyareti yapalım hem de turistik bir gezi yapalım dedik. :)) Aslında Haziran ayında Bodrum'dan Datça'ya feribot vardı. Ancak biz Marmaris'i, de gezmek istediğimiz için arabamızla gitmeyi tercih ettik.
Datça'ya gitmek için önce arabayla Bodrum'dan Marmaris'e gidecektik. Aynı gün Marmaris'ten Datça'ya geçmeyi planladık. O yüzden Bodrum'dan erken bir saatte hareket edecektik. Marmaris'i bir sonraki gün yani pazar günü gezmeyi düşündük.
Eşimin üniversiteden arkadaşı, karısı ve çocuklarıyla beraber otuz senedir Marmaris'te yaşıyor. İki günlüğüne Marmaris'e gidince arkadaşımızı görmeyi ve çevreyi onunla beraber gezmeyi düşündük. Oradan da Datça’ya bir günlüğüne geçerek, konaklamadan Datça'yı gezerek tekrar Marmaris'e dönecektik.
Ayrıca bizim şansımız; arkadaşımızın Datça’yı da biliyor olmasıydı. Orasını da bize rehberlik ederek gezdirecekti. Arkadaşımızla konuşarak , beraber gezme onayını da aldıktan sonra; Bodrum'dan Marmaris'e gitmek için hazırlıklara başladık.
Cumartesi sabah 07.00'de Bodrum'dan arabamızla yola çıktık. Yolda verdiğimiz kırk beş dakikalık mola ile beraber toplamda üç buçuk saatte Marmaris’e vardık. Sabah saat 10.30 da arkadaşımızla Marmaris'te buluşmuştuk.
Arkadaşımızla buluştuğumuzda oyalanmadan hemen Datça’ya hareket ettik. Marmaris Datça arası arabayla 70 km.dir. Yol uzun ve çok virajlı ama yolda harika manzaralar bulunuyor. Deniz ayrı güzeldi, ormanların yarattığı yeşil görüntü ayrı güzeldi. Bu güzellikler içinde yol alırken, yolun uzun ve virajlı olması bizi hiç rahatsız etmedi. Ayrıca yol boyunca bakmaya doyamadığımız harika koylar vardı. Özellikle durup manzaraların tadını çıkardık ayrıca bol bol fotoğraf çektik.
Örnek vermek gerekirse hemen Datça yoluna girdikten sonra Aktur koyu var. Aktur koyu aslında bir yarım adaymış ve bu yüzden insanlar bu yarımadanın iki tarafında da denize girilebiliyorlar. Ağaçlar içinde bahçeli evler ile bu site aslında yazlık bir site olarak düzenlenmiş. Ancak kamp alanı olarak da halka açık, herkes kullanabiliyor. İnsanlar çadırlarını kurmuş denizden ve doğadan faydalanıyordu. Karavanlar park alanında sıralanmış duruyordu, buna rağmen kuş sesleri cıvıl cıvıldı. Koya tekneleri ile gelenler de denizin uzak bir noktasında demir atmış, insanlar denize giriyordu. Deniz pırıl pırıldı. Rengi masmaviydi. Uzaktan bakıldığında bile denizin temizliği ve berraklığı görülebiliyordu.
Datça’ya gitmeden gezilecek yerleri, önemli noktaları araştırmıştım. Gitmek istediğim bir kaç yer vardı. Bunların başında Knidos Antik Kenti geliyordu. Bu tarihi kente gitmeden önce arkadaşımızın ailesinin evinin olduğu Kara İncir Plajına yöneldik. Burası da Datça'nın ünlü bir plajıymış. Datça'ya gelenler buraya denizden faydalanmak için geliyorlarmış. Ancak biz denize girmedik, aile ziyareti yapmak için uğradık. Yine de etrafı gezmeyi, bu ünlü plajı dolaşmayı ihmal etmedik.
Biraz dinlendikten sonra Knidos Antik Kentine doğru gitmek için arabamıza bindik.
Knidos Antik Kenti Datça merkezinden 22 km ve virajlı yollardan geçilerek gidiliyor. Oraya giderken bu kadar yola değecek mi diye endişelerim vardı. Fakat kente vardığımızda özellikle denizi ve tarihi yeri gördükten sonra eşim ve ben iyi ki gitmişiz dedik.
Burası çok şükür ki başıboş bırakılmış bir tarihi yer değildi. Kentin etrafı tellerle çevrilmişti. Korumaya alınmıştı. Knidos Antik Kent'ine giriş ücretli kişi başı 10 TL. İçeri girdikten sonra nereden yürünebileceğini, patika yolları ile belirlemişlerdi. Taş yollar açılmış, yaya yolları beyaz kireçle çizilmişti bu yüzden gezmek çok rahattı.
Kent oldukça geniş bir araziye yayılmış. Gezmek için yüksek yerlere, tepelere çıkmak gerekiyor. Tepelere çıkmanızı tavsiye ederim çünkü en yüksek noktada Helenistik dönemden kalma bir güneş saati var. Buralara çıktıktan sonra manzarayı görünce iyi ki çıkmışım diyeceksiniz. ;))
Güneş Saati
Bu tarihi kentte kiliseler, çeşitli çarşı yerleri, kutsal alanlar, tiyatro, liman ve daha bir çok yerleşim alanları bulunuyor.
Knidos Antik Kent :
Rodos Birliği'ne bağlı olan Knidos, Datça Yarımadası'nın en uç kısmında, Ege ve Akdeniz'in birleştiği noktada, Tekir Burnu üzerinde konumlanmasıyla Batı Anadolu kıyı kentlerinin en önemlilerinden biri oldu.Knidos, şarap ihracatı sayesinde gelişmiş bir ticarete sahipti. Yuvarlak ve köşeli kulelerle kuvvetlendirilmiş surlarla çevrili kentin askeri ve ticari olmak üzere iki limanı vardı.
Ören yerindeki önemli yapılar ve alanlar Dor Tapınağı, Apollon Tapınağı ve Sunağı, Yuvarlak Tapınak ve Sunağı, Meclis Binası, Korinth Tapınağı, mevsimi ve zamanı gösteren güneş saati, Tiyatro, Dionysos Tapınağı ve Stoası, Yamaç Evleri, Odeon, Demeter Kutsal Alanı, Nekropol ve Kap Krio Yarımadası'dır. [1]
Burası Datça'ya gelindiğinde muhakkak gezilmesi gereken bir yer. Antik Kent çok etkileyici. Ayrıca bu koya yatlarda demirliyor. Zaten burası mavi yolculuk yapan teknelerin demirledikleri bir noktaymış.
Antik Kenti gezdikten ve turkuaz denizde yüzdükten sonra aynı virajlı yollardan geri dönmek üzere arabamıza bindik. Tekrar muhteşem manzaralar eşliğinde bu sefer ki rotamız Palamutbükü koyuydu. Palamutbükü koyu içinde çok güzel şeyler okumuştum bu yüzden burayı görmeden dönmek istemedim.
.
Ancak bizim için Palamutbükü bir hayal kırıklığı oldu. Çünkü burası da küçük bir sahil kasabasından çok her yerin ticaret yapmak için bölüşülen bir yer haline gelmiş. Sahil komple şezlonglarla doluydu. Deniz kenarı taşlıktı. Palamutbükü eskiden daha küçük ve gelişmemiş bir kasabayken daha güzel olabilir. Ancak Ege Bölgesi'nde ki diğer sahil kasabalarından pek bir farkı yoktu. Büyütülecek kadar güzel bir yer değildi. Tabi bu benim fikrim! Belki siz benimle aynı fikri paylaşmayacaksınız.
Ayrıca da pahalı bir yer. Mesela bir küçük su almak istedik 2 TL deyince vazgeçtik. Belki de biz az önce turkuaz denizden çıkıp geldiğimiz için o anda neresi olsa beğenmeyecektik. Ne yazık ki Palamutbükü koyu bizim aklımızda vasat bir yer olarak kalacak.
En son da Datça'nın içinde Eski Datça adıyla anılan sokaklarda dolaşmak üzere aracımızı şehir merkezine çevirdik. Saat öğleden sonra olduğu için Datça'nın içi sakindi. Eski Datça'nın sokaklarında dolaştıktan sonra Can Yücel sokağından geçerek şairin evinin olduğu yere geldik. Begonviller arasından geçerek, dar sokaklarda ilerleyerek Can Yücel'in kapısında ki Datça için söylediği sözleri okuduk.
Ne harika yer burası!
Nereden buldun bu Datça'yı
''Elimle koymuş gibi buldum.''
Can Yücel.
Can Yücel'in evi hala çocukları tarafından özel mülk olarak kullanılıyormuş. Kapısında bununla ilgili uyarı levhası vardı. Can Yücel'in evinin müze olmadığını, ev olarak kullanıldığını bir tabela ile yazıp,kapıya koymuşlardı.
Eski Datça sokaklarında ufak dükkanlar yan yanaydı. Her birinde çeşitli el işleri, oyalar, tahta eşyalar satılıyordu. Dikkat çekici bir başka şeyde sokaklarda oldukça fazla kedi ve köpek olmasıydı. Her yerde sokak hayvanları sıcaktan dolayı sereserpe uyuyordu.
Eski Datça'dan sahile doğru indiğimizde ise tüm sahil kenarı çeşitli lokantalarla denizin kenarına kadar sıra sıra dizilmişlerdi. Akşam yemeği için bütün lokantalar hazırlık yapıyordu. Lokantaların kenarından, bakınarak yürüyüp sahildeki dondurmacıdan dondurmalarımızı alarak bir banka oturduk. Deniz kenarında gün batımını dondurmalarımızı yiyerek izledik.
Datça biraz Akdeniz'e kıyısı olan, biraz Ege denizine kıyısı olan, şahane koyları ile mükemmel denizi olan bir kıyı kasabası,aynı zamanda bir yarımadadır. Yolunuz Marmaris'e düşerse mutlaka Datça'ya gitmenizi tavsiye ederim. Denizi ile doğası ile gönlünüzü kazanacaktır. Vaktiniz varsa hatta Datça'da konaklayın. Böylece çevredeki koylarda kolayca denize girebilirsiniz.
Datça'yı biz çok sevdik; eminim siz de görünce seveceksiniz..
Kaynak:
[1] https://www.muze.gov.tr/tr/muzeler/knidos-orenyeri
Yorumlar
Yorum Gönder