EDİRNE



İlkbahar geldiyse, hava hele de güneşli ise kendimi dışarı atmak, yeşilliklerde yuvarlanmak görmediğim yerlere gitmek daha fazla hissettiğim bir duygudur. Bütün kış boyunca evde kapalı kalıp havaların ısınması ile tam tersi bir coşku ile güneşin bolca görünmesiyle de bu duygular içimden taşar.

Yine böyle bir ilkbahar havası ile İstanbul dışına bir yere gitmek fikri kafamı meşgul etmeye başladı. İstanbul'a yakın yerleri gözden geçirdim ve hafta sonu eşimle  Edirne'ye gitmeye karar verdik. Gitmeye karar verdik diyorum ama bizim evde bir yere gitmeye karar vermek oldukça güç oluyor. Ev ahalisinden biri gitmek ister diğeri istemez ,bir diğerinin işi çıkar ama sonunda bir orta yol buluruz. Evde üç kişi yaşıyoruz ama yine de hepimizin ortak noktada buluşması biraz zor oluyor.. Ufak tefek tartışmalar sonucunda bir karara varıyoruz çok şükür.;)  Allah kalabalık ailelere sabır versin. 


Edirne gezisi için eşimle beraber ,pazar gününü seçtik ve erkenden saat 8.30 da hareket saatini belirledik. Yolculuk için kendi aracımızı tercih etmiştik. Sabah erkenden  E5  karayolu üzerinden  Edirne'ye gitmek için yolculuğumuza ''start'' verdik. :) Pazar günü olması sebebiyle trafik oldukça azdı. Tatil günü dolayısıyla  İstanbul'dan trafiksiz ve sorunsuz bir şekilde çıkabildik. Tabii ki erken saatte çıkmanın faydası da vardı.



İstanbul-Silivri arasını ne yazık ki artık İstanbul'un  her yerinde  olduğu gibi, yüksek blokların bulunduğu, sadece betonun göründüğü,hiç bir özelliği olmayan alışılmış görüntülerle geçirdik.  Ancak  Silivri'den sonra sağlı sollu ekili tarım arazileri ile yol boyunca çok güzel manzaralar vardı. Yer yer  sarı çiçeklerin bulunduğu tarlalar,alabildiğine yeşil  araziler,otlayan koyunlar,akan dereler ile yolculuğumuz daha zevkli bir hale geldi. Bu arada fotoğraf çekmek hobim olduğu için müsait bir yer bularak fotoğraf çekmeyi de ihmal etmedim.;)



İstanbul'dan  Edirne'ye arabamızla  üç saatte vardık. Edirne'ye vardığımızda saat yaklaşık 12.00 olmuştu .Edirne'nin meşhur ciğerini yemek için  daha önce internetten araştırdığımız lokantayı civarda aramaya başladık. Pazar günü olması sebebiyle Selimiye Camisi etrafı çok kalabalıktı. Edirne Bulgaristan'a sınır komşusu olduğu için ayrıca günübirlik otobüsle gelen Bulgar turist çok vardı. Hem bizim insanımız, hem turistler hem de pazar günü olması sebebiyle Edirne trafiği İstanbul'unkini aratmıyordu. Anladığım kadarıyla Selimiye Camisi'nin bulunduğu yer Edirne'nin merkezi olarak bahsedilen yerdi. Bu yüzden aracımızı her yere yakın olan caminin etrafında bir otoparka park ettik. 


Edirne'nin çarşısı hemen Selimiye Camisi'nin yakınında kurulmuş ,sağlı sollu dükkanlarda hediyelik eşya alışverişi yapılabilir.  Cami yüksek bir noktaya inşa edilmiş olduğundan bütün heybetiyle Edirne'nin dışından bile görülebilir. Selimiye Camisi'ne  trafik levhalarını takip ederek  çok kolay bir şekilde ulaşmak mümkündür. Selimiye camisi tam Edirne'nin  merkezinde demiştim ancak merkeze varıldığında hemen sol tarafta Eski Ulu Camisi'ni de görebilirsiniz. İlk anda bu cami ile Selimiye Camisini  karıştırılabilirsiniz ama sağ tarafa doğru baktığınızda tüm görkemiyle  Mimar Sinan'ın yapmış olduğu Selimiye Camisi'ni görebilirsiniz. Sonra da bu karışıklığı yaşadığınız için utanabilirsiniz.:) Çünkü Selimiye Camisi'nden etkilenmemek imkansız!!' 


Ulu caminin etrafında yürüyerek ulaşılabilecek bir çok  lokanta bulunuyor. Fakat biz internetten araştırdığımız meşhur Ciğerci Niyazi Usta'da yemeyi planlamıştık. Adres bilgilerine göre lokantaya doğru ilerledik.  Ulu Camisi'ne sırtımızı dönerek dümdüz aşağı doğru yürüdük ve trafiğe kapalı Saraçlar caddesine ulaştık. Saraçlar caddesinden de aşağıya doğru ilerledik ve ortadaki fıskiyeli havuza vardık.




Havuzun sağ tarafında kalan kısımda tarihi bir çarşı bulunuyor. Bu çarşıya, bir kapıdan girildiğinde  tam karşınıza gelen kapıdan geçip diğer arka caddeye ulaşılabilirsiniz.  Meşhur ciğerci Niyazi Usta bu çarşıdan çıkınca tam karşınızda kalıyor, dikkatli bakıldığında  tabelasını görebilirsiniz. İşte bu caddenin adı Ortakapı caddesidir, Buradan iler doğru yürüyerek Niyazi Usta'nın dükkanına varabilirsiniz. Bu kadar ayrıntılı anlatmamın sebebi, biz biraz bulmak için dolaştık  ama bu şekilde gidildiğinde çok kolay bulunuyor. Bu ciğerci hakikaten meşhur ciğerci ,öğle yemeği saatinde kapısında kuyruk oluyor Biz biraz erken gittiğimiz için kuyruk yoktu,hemen yer bulabildik. Yemekler gerçekten çok lezzetliydi,fiyatlar makuldu aramaya değer,bu ciğerciyi tavsiye ediyorum. Rastgele bir yerde ciğer yemektense burada ciğer yemek damak tadımız için değerdi. Zaten lokanta TripAdviser tarafından onaylı, ayrıca belirteyim.


Karnımızı doyurduktan sonra camileri dolaşmaya başladık. Gezimize Eski Ulu camisini gezerek başladık. Bu camilerle ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum:




Eski Ulu cami :
Edirne'de Osmanlılar'dan günümüze ulaşmış en eski anıtsal yapıdır. 15. yüzyılda yapılmış camilerin en önemlisidir.Edirne'de zamanımıza ulaşmış ilk orijinal abidevi yapı olarak da bilinir. Bu aynı zamanda Devletin büyümesinin de simgesidir. 1403'de Sultan 1.Süleyman tarafından yapımına başlanmıştır. Çelebi Sultan  Mehmet zamanında 1414'de bitirilmiştir. Mimarı  Konyalı Hacı Alaaddin ,kalfası Ömer ibn İbrahim'dir. [1]


Bu caminin içinde her duvarda arapça yazılar bulunmakta.Tabi bir Selimiye Camisi olamaz ama içinde Kabe'den getirildiği rivayet edilen ve mihrabın sağında bulunan Kabe Taşı da özel bir ziyaret noktasıdır. Ayrıca Eski cami Edirne'de duaların kabul edildiği dört yerden biri olarak bilinirmiş.


Selimiye Cami:
Mimar Sinan'ın 80 yaşında yaptığı ve ''ustalık eserim'' dediği anıtsal yapı Osmanlı_Türk sanatının ve dünya mimarlık tarihinin baş yapıtlarındandır. 1569-1575'te Sultan II.Selim'in emriyle yaptırılmıştır.Mimarlık tarihinde en geniş mekana kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camisi,yerden yüksekliği 43.28 m. olan 31.30 m. çapındaki kubbesiyle ilgi çeker.Caminin  70.89 m. yüksekliğinde üçer şerefeli dört zarif minaresi vardır. Selimiye Camisi'nin taş duvarlarla çevrili geniş dış avlusunda medrese ve müze bulunmaktadır.
Caminin içi ise İznik'te özel yapılmış olan çinilerle süslenmiştir.Caminin minarelerinden sonra  en önemli ve ilgi çeken öğelerin pencereler ve kandiller olduğu kabul edilir.Bazı pencerelerin üstünde eski yazı ile ''Allah göklerin ve yerin Nurudur'' yazar.
Caminin içinde en çok merak edilen motif ters lale motifidir.Müezzinler Mahfel'nin kuzeydoğu yönünde ;köşedeki mermer ayağında bir küçük ters lale motifi bulunur. Bu ters lale ile bir çok rivayet bulunmaktadır.[2]


Selimiye Camisi şahane bir eser, dışarıdan ve içeriden  bakıldığında çok etkileyici bir yapıydı. İçi için yazılanların hepsini buraya yazamadım ama gerçekten içi de dışı kadar şahaneydi. Caminin içindeki göz alıcı çiniler  hemen dikkat çekiyordu.



Camileri gezdikten sonra Edirne'nin çarşısında biraz dolaştık ve bir çay bahçesinde biraz soluklandık. Çayımızı ve limonatamızı içtikten sonra yönümüzü Meriç köprüsüne çevirdik. Edirne'nin içinden Meriç, Arda ve Tunca nehirleri geçtiği için şehirde bir kaç tane köprü bulunuyordu. Biz diğerlerine göre biraz daha meşhur olduğu için Meriç Köprüsü'nü görmek istedik. Ayrıca Meriç Köprüsü'nden mesire yeri olan Karaağaç'a geçildiği için tercihimiz bu köprü oldu.




Meriç (Mecidiye)Köprüsü:
1842 yılında Abdülmecit  döneminde yapımına başlanmış beş yılda bitirilmiştir. Edirne-Karaağaç  yolunda Meriç Nehri üzerinde yer alır. 263 m.uzunluk 7 metre genişlik 13 ayak üzerinde 12 sivri kemerli olup güzel bir görünüşü vardır. [3]


Meriç Köprüsü'nün etrafında çeşitli restoranlar bulunuyor. Bu restoranlar Meriç nehri kıyısında olduğu için görsel anlamda da bulundukları mevki,vakit geçirmek için mükemmeldi. Ayrıca köprüyü geçince Karaağaç Mahallesi'ne de  ulaşılıyor. Araştırmamıza göre  Edirne'de gezilecek yerlerin içinde Karaağaç mahallesi de bulunuyordu. Biz de tabelaları takip ederek Karaağaç'a ulaştık. Hafta sonu olduğu için Meriç Köprü'sü  ve bu yöne giden trafik oldukça kalabalıktı. Bunun nedeni Mesire yerlerine ulaşmak isteyen insanların  olduğunu ilerledikçe gördük.  Burada yeşillikler içinde çok çeşitli piknik alanları bulunmaktaymış. Kalabalık olmasından anladık ki Edirne halkı açık havada piknik yaparak hafta sonlarını değerlendiriyormuş. 

Karaağaç da fazla oyalanmadık. Edirne'nin içine dönerken, şans eseri bir başka tarihi köprüden geçtik. Köprünün adı Gazimihal Köprüsü imiş. Peki ben bundan nasıl emin oldum? Çünkü  köprü başına tabela konularak adı yazılmıştı, böylece çok emin oldum :)


Gazimihal köprüsü köprülerin en eskisi imiş. Bizans İmparatoru Michael Palailogos (1261-1282) dönemine aitmiş. Biz de tarihi bir yapıyı keşfetmenin mutluluğu ile köprüden geçerek Edirne'nin içine geri döndük.



Edirne tarih açısından Romalılar,Bizans ve Osmanlı Devleti'ne kadar süregelen tarihi çok zengin olan bir şehirdir. İstanbul ve Bursa'dan sonra Osmanlı Eserleri bakımından en zengin üçüncü şehrimizdir. Osmanlı devleti zamanında başkentlik yapmış bir şehirdir. Derin tarihi sebebiyle  Edirne'yi bir günde gezmek pek mümkün değildir.


Edirne'de bizim gezdiklerimizden başka daha gezilecek çok türbe,köprü ,cami,çarşı vardı. Fakat biz günü birlik gidip dönmek niyetiyle başladığımız yolculuğumuzu bitirmeyi tercih ettik. İstanbul'dan Edirne'ye üç saatte geldiğimiz için yine aydınlık bir saatte geri dönmek istedik.Saat 16.00 da İstanbul'a dönüş yoluna geçmiştik.



Selimiye Camisi için Mimar Sinan'ın sözleri ile yazımı bitirmek isterim;

''Kalfalığımı İstanbul'daki Şehzade Camisi'nde yaptım. Ustalığımı da Süleymaniye Camisi'nde tamamladım. Fakat bütün gücümü bu Sultan Selim Han Camisi'ne  sarf edip uzmanllığımı gösterdim ve anlattım.Öyle büyük bir cami yaptım ki Edirne içinde bütün halkın beğenisine layıktır.''

Selimiye Camisi gerçekten muhteşem bir eser,Bu yüzden  Selimiye camisini görmek için bile Edirne'ye gidilirmiş.Gittiğinizde Mimar Sinan'ın haklı olduğunu anlayacaksınız.



Kaynaklar:
[1] http://www.edirnevdb.gov.tr/kultur/eskicami.html
[2]http://www.edirnevdb.gov.tr/kultur/selimiye.html
[3]http://www.edirnevdb.gov.tr/kultur/kopruler.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAHYA EFENDİ TÜRBESİ'NİN GİZEMİ!

KRAKOW

SERGİ MEKANI- MEŞHER