MARMARİS
Marmaris bizim için olduğu kadar sanırım çoğu insan için de yaz tatilinde tercih edilen, özellikle denizi için gidilen, bir tatil yeridir. Bu tatil beldesinde insanları rahat ettirecek, içinde her türlü eğlence bulunan tatil köyleri ve oteller bulunuyor. Yurdun her yerinden gelen insanlar tarafından tercih edilen ilçe, buraya gidenlere deniziyle olduğu kadar muhteşem yeşil doğası ile de hayran bırakıyor.
Marmaris çam ağaçlarından oluşan yemyeşil ormanlarıyla ve masmavi denizin bir arada olmasıyla harika manzaraları olan Muğla iline bağlı bir ilçemizdir. Burası, doğasıyla ve muhteşem Ege deniziyle hem yabancı turistin hem de yerli turistin tercih ettiği oldukça popüler bir yerdir.
Biz ailece her zaman Marmaris'e bir tur ile anlaşarak, tatil köyünde vakit geçirmek üzere giderdik. Toplamda beş gece altı gün olan turlardan satın alarak, tatil köyünden de pek dışarı çıkmadan, tatilimizi geçirip, geri dönerdik.
Bu sefer Marmaris’e etrafındaki koylarını gezmek için iki günlüğüne gittik. Gezmeyi istediğimiz yerler arasında bu güne kadar gitmediğimiz Turunç, Selimiye, Bozburun köyleri vardı.
Bizim şansımız Marmaris'te yaşayan bir arkadaşımızın olmasıydı. Marmaris'te ki arkadaşımız bize bu görmediğimiz yerleri gezdirecekti. Bundan önceki yazımda Marmaris'e gelişimizi anlatmıştım.İki günlük gezimizin ilk günü Datça'ya geçerek Datça'yı gezmiştik.
Datça'dan Marmaris'e aynı gün dönünce geceyi arkadaşımızın evinde geçirdik.
Sabah erkenden kalkıp gezi planımızı gerçekleştirmek için yollara düştük. Erken kalktığımız için biraz da çabuk hareket etmek için kahvaltıyı dışarıda yapmayı tercih ettik. Marmaris’in bir buçuk km. dışında ağaçların gölgesinde, bahçesinde ördeklerin gezdiği,püfür püfür esen bir yerde kahvaltımızı yaptık.
Kızkumu:
İlk rotamız Kızkumu’ydu. Kızkumu Marmaris’in 30 km dışında Orhaniye mahallesinde.
Burası önemli bir yat demirleme limanı. Ayrıca muhteşem doğası ile de ünlü. Etrafı çam ormanlarıyla çevrili, güzel dağ manzaralarıyla göz alcı bir yer. Burayı esas meşhur yapan da tabi ki denizi ve denizin ortasına kadar yürüme olanağı sağlayan denizin ''sığlığı''.
Buraya geldiğimizde denizin ortasında yürüyen bir sürü insanla karşılaştık. Biz buraya yaklaşık 10 sene önce de gelmiştik o yüzden bu manzara bizi şaşırtmadı. Denizin ortasında yürüyen insanların hemen yakınlarında bir kaç yat demirlemişti. Yatlardan denize atlayan insanlar ile denizin ortasında yürüyen insanların arasında 3 metre kadar vardı.
İlk defa bu manzarayla karşılaşanlar şaşırabilir. Yukarıda söylemiştim buradaki denizin ortasına doğru bir kanal gibi, aynı zamanda yürüme yolu olan bir ''sığlık'' var. Buradan yürüyerek insanlar denizin ortasına kadar ulaşabiliyor. Bu yüzden de karadan bakıldığında denizin ortasında yürüyen insanlarla, yüzen insanlar çok yakın görünüyor. Bu görüntü karadan bakıldığında, ilk anda insanı şaşırtıyor. Denizin ortasına kadar yürüyüp sonra da dağların fotoğrafını çekmek çok değişik bir deneyim oluyor.
Burasıyla ilgili bir kaç değişik efsane bulunuyor. Bu efsaneleri internetten de bulabilirsiniz ama bir tanesini ben buraya yazacağım:
Efsane tabi ki kralın kızının onaylanmayan aşk hikayesi ile ilgili.
Kralın bir kızı varmış. Güzeller güzeli bir prensesmiş. Kral olan babası kızına kimseyi layık görmüyormuş. Fakat prenses ülkesinde halktan biri olan balıkçıya aşık olmuş. Deniz kenarında her akşam prenses elinde fenerle balıkçıya işaret gönderiyormuş sonrada ikisi buluşuyorlarmış. Kral kızının balıkçıyla aşk yaşadığını öğrenmiş ve çok kızmış. Askerlerine balıkçıyı öldürmelerini söylemiş. Askerler prensesi takip edip balıkçıyı öldürmek için nişan almışlar. Prenses askerleri fark edince , denize doğru koşmuş. O anda bir mucize olmuş ve deniz sığlaşmış. Böylece prenses balıkçıya denizin içinden yürüyerek ulaşmış. Daha sonra da aşıklar ortadan kaybolmuş.
Kızkumu plajında denizin ortasına doğru olan sığlığın başında elinde feneriyle bir kız heykeli bulunuyor. Buraya gelen herkes denizin ortasına kadar bu sığlıktan yürüyor. Yakınlardaki yatlardan da yüzerek gelip, daha sonra da burada yürüyüş yapan bir sürü insan görebilirsiniz.
Kızkumu'na daha önce geldiğimi yazının başında belirtmiştim. Tahmini olarak 10 sene önce gelmiştim. Bizim geldiğimiz zaman buralarda hiç bir tesis yoktu.Yatlarda tek tüktü. Şimdi bir sürü gezi teknesi ve özel yatlar burayı uğrak noktası yapmışlar. Ayrıca buralara bir kaç tesis yapılmış, şezlong ve şemsiye kiralayan bir plaj yapılmış. Böyle güzel bir doğanın içinde o plastik şezlonglar beni biraz rahatsız etti. Buraların doğal haliyle kalması, plajın da halk plajı olarak bırakılması sanki daha iyi olacak gibi geldi bana.
Buradan ayrılırken muhteşem doğanın insanlar tarafından bozulmamasını diledim. :))))
Selimiye:
Kızkumu'ndan sonra yine çam ormanlarının arasından geçerek, zaman zaman tepelerde durup manzarayı izleyerek, Selimiye’ye doğru ilerledik. Yine bol virajlı dağ yollarından geçerek yaklaşık 20 dakika sonra Selimiye’ye vardık. Vardığımız saat tam öğle zamanı olduğu için güneş artık tam tepemizdeydi.
Aslında burası da ufak bir köymüş ama artık tam bir turizm merkezi olmuş. Selimiye yerleşim yeri olarak yine bir koyu kaplıyor. Bu yüzden de deniz çarşaf gibi durgun. Etrafını çevirdiği dağlardan dolayı Selimiye pek fazla rüzgar alan bir yer değil. Bazı noktalarında meltem şeklinde esinti vardı. Sıcaklarda rüzgar esen bu noktaları bulup oralardan ayrılmamak gerekli.:)))
Selimiye’nin içinde sıra sıra pansiyonlar, ufak oteller vardı. Yine fazlaca yat, deniz kenarına demirlemişti. Haziran ayı olması sebebiyle daha yaz sezonu açılmadığından ortam oldukça tenhaydı. Selimiye’nin sahili, bir tarafı deniz diğer tarafında yiyecek içecek dükkanlarıyla insanların yürüyebileceği yürüyüş yolunun olduğu sakin bir yerdi. Biz de öğlen sıcağında yürümeyi tercih etmedik ve bir ağaç altı bularak hem serinledik hem de kahvelerimizi içerek dinlendik.
Selimiye ile ilgili küçük bir bilgi vermek istiyorum. Selimiyenin diğer adı -losta- imiş. Bu yüzden beş dükkandan birinin adı lostaydı. Losta lokantası,losta cafe,losta motel sıklıkla gördüğüm isimdi. Hava çok sıcak olunca üstüne de rüzgar olmayınca Selimiye’de fazla oyalanmadık.
Bozburun:
Selimiye - Bozburun arası 21 kilometre, arabayla 30-35 dakikada ulaştık. Bozburun tekne yapımı konusunda oldukça meşhur bir köymüş. Zaten kasabanın girişinden itibaren tekne imalat yerlerini görebilirsiniz. Burası da görüntüsüyle tam bir yazlık Ege köylerinden. Sadece burada da sahil kenarına oldukça fazla tekne bağlıydı. Burası da teknelerin uğradıkları bir liman. Ayrıca burada mavi yolculuk için yolcu alan bir kaç tekneler de vardı.
Burasının havası oldukça rüzgarlıydı. Püfür püfür tam olarak Bozburun için söylenmiş bir terim. Hava biz gittiğimizde çok sıcaktı ama rüzgar sayesinde sıcağı hiç anlamadık. Burada da deniz kenarları şezlong ve şemsiye kiralayan plajlarla kapatılmıştı. Ancak uzak bir noktada halk plajı vardı. Burada da her yer tenhaydı,fazla insan yoktu. Bizde kimsenin olmadığı bir noktada denize girmeyi tercih ettik. Deniz her yerde olduğu gibi pırıl pırıldı. Serinledikten sonra deniz kenarında , rastlantı sonucu televizyonda yayınlanmış bir dizinin çekildiği lokantada yemeğimizi yedik. Garsona sorduk hangi dizi çekilmişti. Kanal D de yayınlanmış, dizinin adı “bir deniz hikayesi”miş. Sonradan aramızda konuştuğumuzda diziyi hatırladık.Bir yaz dizisiydi , fazla yayında kalmamıştı. ;)))
Bozburun’da Haziran ayı olması sebebiyle hiç kalabalık değildi. Burası da pansiyonlar ve otellerle doluydu. Yine de sezon başladığında rezervasyonsuz gelinmemesi gerekiyor.
Bozburun Marmaris’in yeşillik konusunda en çorak yeriydi. Marmaris'in tamamı çam ağaçlarıyla kaplı fakat Bozburun'da fazla ağaç yoktu. Fakat denizi alabildiğine lacivertti. Esen rüzgarıyla; havası yaz için en ideal hava diyebilirim.
Söğüt köyü:
Bozburun'dan çıktıktan sonra virajlı yollarla 15 dakikada Söğüt köyüne ulaştık. Söğüt köyü aslında bir dağ köyüymüş. Deniz kenarında çok az yerleşim yeri vardı. Zaten bütün söğüt köyü de dağın yamacına dağınık bir şekilde kurulmuş.
Bozburun ve Selimiye’ye göre daha az gelişmiş bir yer Söğüt köyü. Pansiyonlar, butik oteller, restoranlar var ama diğer yerlere göre daha azdı. Ancak Söğüt Köyü de bu sene(2018) popüler olmaya başlamış ,gazetelerde bu köyün adından zaman zaman söz ediliyor.
Buranın denize kıyısı daha az olduğu için kalacak yerler daha çok dağlık kısımda bulunuyor. Söğüt Köyü'nde de yatların yanaşabilmesi için büyük bir iskele kurulmuş. Fakat diğer yerlerdeki kadar tekne yoktu. Burasının da manzarası denizi ve dağlık alanları, çam ormanları sayesinde çok güzeldi.
Bayır köyü:
Söğüt’ten Turunç tarafına doğru giderken yolumuzun üstünde bir başka köye daha ulaştık. Köy dağın yamacına kurulduğu için adı Bayır köyü'ydü.
Hiç bir şekilde denize kıyısı yok ama köyün tam ortasında 1880 yaşında bir çınar vardı. Çınarın dalları altında bir çay bahçesi kurulmuş, oturup çınarın gölgesinde çay içebilirsiniz. Asırlık çınar 1880 yaşında , boyu 35 metre, çapı 2,8 metre , çevresi 8,7 metre, kapladığı alan 706 m2 ‘miş. Bu bilgileri ağacın yanına küçük bir levhaya yazmışlardı.
Ayrıca ağacın etrafında bir tam tur atıldığında daha mutlu ve daha uzun yaşam süreceğine inanıldığı da yazıyordu.
Biz bu ağacı görünce çok mutlu olduk ,çünkü böyle bir şey beklemiyorduk. Çınarın etrafında dönerek ağacı inceleme fırsatım da oldu. Ağacın dış yüzeyi asırlık oluşunun kanıtı gibiydi. Budak delikleri bir insanın gireceği boyuttaydı.
Ağaç çok etkileyici, görmenizi isterim. Benden küçük bir tavsiye mutlaka yolunuzu buradan geçirin ya da vakit ayırın özellikle buraya, bu ağacı görmeye gidin. Pişman olmayacaksınız. ;))))
Turunç :
Turunç da bir köy, Marmaris'in hemen yanıbaşında çok güzel bir körfez.Turunç İçmeler'den sonra en popüler belde. Yeşil doğası, lacivert deniziyle mavi bayraklı bir koy. Gerçekten Turunç’a ulaşmak için arabamızla dağlardan virajlı yollardan inerken her bir virajda durup deniz manzarasını izlemek istedik.
Durabildiğimiz yerlerde manzarayı izledik. Muhteşem bir doğası var. Görsel anlamda insanın gözünü doyuruyor.
Ayrıca burada ki tarihi Amos Antik Kentin varlığını öğrenince orayı da gezmek istedik.Bu tarihi yeri tabelaları takip ederek bulmak çok kolay. Amos Antik Kent'ine ulaşınca her zaman ki gibi tamamen başıboş bırakılmış bir tarihi yer olduğunu gördük. Sadece antik kentin adının yazılı olduğu bir tabela konmuştu. Tarihi kentin planı kapıya asılmıştı, başka da bir şey yoktu. Ne bir görevli, ne bir yol gösterici işaret hiç bir şey yoktu. Patika yoldan el yordamıyla gidildiğinde tabelaya göre eski zamanlara ait bir tiyatro olduğu yazıyordu. Fakat tarihi alanın içi hiç güvenli bir yer değildi, biz de girmedik ve geri döndük.
Hemen antik kentin aşağısında Amos plajı vardı. Biz de tarihi kent yerine, denizde yüzmeyi tercih ettik.Her yerde olduğu gibi özel bir işletme ve bir sürü şezlong ile denizin kenarı kapatılmıştı. Bizim niyetimiz denize girmekti,uzun süre şezlonglarda güneşlenmek gibi bir niyetimiz yoktu.. Bu yüzden plajın en son noktasına kadar yürüdük. Ulaştığımız noktada şezlong yoktu,küçücük bir alan halk plajı olarak kullanılıyordu.Havlumuzu yere serdik ve denize girdik. Marmaris'in her yerinde ki gibi deniz pırıl pırıldı. Tertemiz denizin tadını çıkardık.
Amos plajında yüzdükten sonra Turunç köyüne doğru ilerledik. Turunç da Marmaris'in diğer koyları gibi, şirin ve küçük bir tatil beldesi. Küçük bir çarsısı ve sahilde ağaçların altında çay bahçesi vardı. Yine deniz kenarında şezlonglarla ve şemsiyelerle kaplı plajı vardı. Pansiyonlar, oteller, motellerle turistleri bekleyen bir sahil kasabasıydı. Haziran ayı olduğu için burası da sakindi. Turunç adeta yaz tatili yapmak isteyen insanları bekliyordu.
İçmeler:
İçmeler de Marmaris'in diğer popüler tatil beldesi. Oteller, eğlence yerleri, alışveriş yerleri ile küçük bir Marmaris gibiydi.
Biz Marmaris'e her geldiğimizde İçmeler'de konaklıyorduk. Bu küçük yerde tatilciler için her şey bulunuyor. Küçük bir çarşısı ve sahilinde yürüyüş yolları var. Ayrıca canlı müzik yapılan barlar ve diğer eğlence yerleri, lokantalar herkese hitap ediyor.
Marmaris'e doğru giderken İçmeler'i kuşbakışı gören tepede durarak manzarayı izleyip fotoğraflarımızı da çektikten sonra Marmaris turumuzu tamamladık. ;))))
Marmaris'i daha iyi tanıyabilmek için çevresindeki diğer yerleşim yerlerini de görmek gerektiğini bu geziyle daha iyi anladım. Çevresinde ki koylar zengin doğasıyla bir mücevher gibi göz alıcıymış. Zümrüt gibi yeşil ormanların safir gibi lacivert deniz ile birleşiminden ortaya çıkan doğanın yarattığı renkleri görmek için bile Marmaris'e gidilirmiş.
Kısaca ; bu zengin doğaya sahip ilçemizi sadece bir otele giderek Marmaris'in başka bir yerini dolaşmadan geri dönmeyin.
Çok şey kaçırırsınız, benden söylemesi. ;)))
Yorumlar
Yorum Gönder