BENİM İÇİN ŞUBAT AYI


Şubat ayı iki yıl öncesine kadar doğduğum aydı. Doğum günüm şubatın dördü olması sebebiyle şubat ayı benim için bir yaş daha aldığım aydı. Doğum günümü bazen çekirdek ailem ile evde kendi aramızda kutlardık. Çoğunlukla da sürpriz pasta alan kardeşlerimin ve onların çocuklarının geldiği, nadiren anne ve babamın katıldığı, neşeli zamanlar geçirdiğimiz bir aydı, şubat ayı. Zamanın sohbet muhabbetle güzelleştiği, pastanın bahane olduğu keyifli vakit geçirdiğimiz bir aydı, şubat ayı. 



Fakat iki yıl önce, kız kardeşimi şubat ayının birinci günü kaybettik. 2 Şubat günü ise kız kardeşimi toprağa verdiğimiz gün.

Bu yüzden o sıkıntılı günlerden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı. Kız kardeşimi toprağa verdikten sonra her yer acı, her yer hüzün, her yer üzüntü doldu. Onu kaybetmenin ıstırabıyla herkes bir tarafa dağıldı. Kendimi toparlayamadan anne ve babamın kederini hafifletmeye uğraştım. Ben kardeşimi kaybetmiştim ama o ikisi evladını kaybetmişti. Onların yanında  elimden gelenin fazlasını yaparak, devrilmeden dik durmaya çabaladım. 

İlişkiler bu iki yılda hiç doğru gitmedi. Onu kaybetmenin derdi bitmeden aile içi tasalar, birbirinden usanmaya vardı.
Şimdi geriye bakıp, bir iç hesaplaşma da yapınca görüyorum ki; tüm birleşmeleri düzenleyen, herkesi bir araya getiren kız kardeşimmiş. Eski fotoğraflara göz gezdirdim ve her zaman onunla beraberken, bütün ailenin bir arada olduğunu ve neşeli, gülerken fotoğraflarımız olduğunu fark ettim. En küçük kardeşti ama aile içinde ablalık ve annelik yapan oymuş, onu gördüm. Kız kardeşimi toprağa verdikten sonra bu iki yılda yüzümdeki ışıltı, gözümde ki canlılık onun gidişiyle beraber azalmış.

Kız kardeşimi kaybettiğim ilk zamanlarda, kendi hayatına son verdiği için ona çok kızgındım. Bazı günler kendi içimde ona böyle bir şey yaptığı için öfkeyle, hep hesap sordum. Uzun uzun onunla konuşarak,  bunu neden yaptığıyla ilgili kendisiyle tartıştım. Zamanla kız kardeşimi anlamaya başladım. Gelişen olaylar sonucu kendi hayatına son vermesinin sebeplerini irdeleyerek, etrafındaki insanların tutumuna da bakarak onun dertlerini idrak ettim. Hatta ona hak vermeye bile başladım. Tabi haklı olmak,yapılanın doğru olduğunu göstermez yada hiç bir şeyi düzeltmez veya zamanı geri döndürmez. 

Bu iki yılın sonunda ise hissettiğim, derin bir özlem. Kız kardeşimi çok özlüyorum. Onunla dertleşmeyi, oturup sohbet etmeyi, ona sarılmayı, gülmeyi, kahkahasını, sesini, onun kokusunu çok ama çok özledim.  
Bir insanın kendi hayatına son vermesine, hele de bir başkası için hayatına son vermesini ASLA haklı görmüyorum. Kendi hayatına son vermek, hiç bir sorunu halletmiyor. Üstelik ölen kişi öldüğüyle, bu dünyadan gittiğiyle kalıyor. Sorunlar kesinlikle çözülmüyor. Aksine sorunlar havada öylece asılı duruyor. Çünkü geride kalanlar hayatlarına, devam ediyorlar!!  Zaman akıyor ve herkes o çarkın içinde yaşamını sürdürüyor.


Diyeceğim; intihar hiç bir şekilde, hiç bir sorunu çözmüyor. Ancak ve ancak geride kalanların içinde acı, elem, keder ve büyük bir üzüntü bırakıyor. 


Yaşanmış ve tecrübe edilmiş bir söylentiyle de sözlerimi bitiriyorum. :((
Vefat eden kişinin arkasından, yakınlarının içinde 41 tane mum yanarmış. Kırk gün boyunca her gün, bir mum sönermiş. 41.gün ise kalan son bir mum, geride kalanların içinde hep yanarmış. Bir kor gibi...



Canım kardeşim seni çok özledim.

Mekanın cennet olsun.







Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAHYA EFENDİ TÜRBESİ'NİN GİZEMİ!

KRAKOW

SERGİ MEKANI- MEŞHER