MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ

Her sene  Aralık ayında bir ölüm yıldönümünde, kutlama törenleri  yapılır. Evet kutlama ve ölüm yanyanadır. Çok şaşırtıcı değil mi? Aslında, ölen bir kişi için hepimiz göz yaşı dökeriz. Ancak bu sefer öyle olmuyor ve kutlama yapılıyor. . Bu kutlamaların yapılmasının sebebi,  ölümünü bir düğün gecesi olarak adlandıran kişi Mevlana Celaleddin-i Rumi'dir.

Evet 17 Aralık tarihinde, Konya'da Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ölüm yıl dönümü,  kutlanır. Çünkü kendisi böyle vasiyet etmiştir.   17 Aralık  gecesi, Mevlana'nın öldüğü gündür. O gün Şeb-i Arus adıyla sema gösterileri yapılır. Zira, Şeb-i Arus, "düğün gecesi" anlamına gelmektedir. Çünkü Mevlana’ya göre ölüm ruhun, Allah’a yani asıl sevgiliye kavuşmasıdır. Asla bir yok oluş değil daha güzel bir hayatın başlangıcıdır. Mevlana bu geceyi Rabbine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü için  "Düğün Gecesi" olarak adlandırırmış. Bu kutlamalar, Şeb-i Arus adıyla, 7-17 Aralık haftasında,  Mevlana Haftası olarak düzenlenir.

                               
Her sene 7-17 Aralık haftasında düzenlenen Şeb-i Arus’ta, Sema törenlerine tüm dünya  oldukça fazla ilgi göstermektedir. Hatta 2007 den beri de UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'nde bu anma törenleri. İran, Çin, Japonya gibi çok uzak ülkelerin yanısıra, birçok başka ülkeden de turistler, Konya'daki bu etkinliklere gidebilmek için günler öncesinden biletlerini alırlar. Hatta bir yıl önceden otel rezervasyonları yapıldığını bizzat tecrübe etmişliğim vardır. :)

Madem Aralık ayı Mevlana'nın ölümünün sene-i devriyesi, o zaman bu çok kıymetli insanı tanıyalım.
                                 
Tam ismi;  Mevlana Muhammed Mustafa Celaleddin-i Rumi'dir. 13. yüzyılda yaşamış, ünü o tarihlerde bile ülkeler arası sınırları aşmıştır. Aynı zamanda öğretmen olarak da onlarca insan yetiştirmiştir. Mutasavvıf[2] olmanın ötesinde değerli bir kişidir.  Ayrıca üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen dünyada en çok bilinen din bilgini ve en çok okunan şairler arasında yer almaktadır. Yaşadığı dönemde ve sonrasında, çok önemli bir düşünce adamı, hoşgörünün sembolü olan Rumi, ne mutlu ki bizim ülkemizde yaşamış. Konya'da vefat etmiştir. Mezarı da Konya'da türbeye dönüştürülmüştür. 
Mevlana; ayrıca Türk kültür tarihinin büyük isimlerinden biridir. Yaşadığı dönemde ve günümüze gelene kadar da kabul görmüş bir Mevlevi şair, dini ilimlere hakim bir felsefe insanıdır.

                                  

Mevlana Celaleddin-i Rumi'den bahsedince onun öğretileri, felsefeleri üzerine de açıklamalar yapmak gerekir. Çoğu kişi bilir ama bilmeyenler için tam da Hz.Mevlana haftasında olunca bunlardan bahsetmeden geçilmemelidir.

Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin en temel felsefesi hümanizmdir. O, dünya hayatının geçici olduğunu ve geçici olan bu yaşamdaki maddeciliğin insan ilişkilerindeki en zararlı unsur olduğunu savunur. Mevlana yaşamı boyunca "insan olmak" ve "insanca hareket etmek" görüşünü anlatmıştır. 

Ayrıca bir diğer önemli öğretisi ise Allah'a olan bağı ve Yaradana olan aşkı öne çıkmıştır. Mevlana’ya göre aşk, bizim bildiğimiz anlamda dünyevi bir aşk değildir sadece ilahi aşktır. Ondan başkasına aşık olmak geçici bir hevestir. Tanrı evreni aşk yüzünden yaratmıştır o yüzden de her şeyin temelinde sevgi vardır. Mevlana’ya göre, gerçek aşk karşılıksız sevgidir.

                                      

Ayrıca Mevlana için her daim önemli olan  şey hoşgörü olmuştur. Kişinin hangi dine mensup olduğuna, hatta Yaradana inanıp inanmadığına bakmaksızın "Gel ne olursan ol, yine gel" demiştir. 

Mevlana’nın düşüncelerini ve kendinden sonra gelen Mevlevilik tarikatının temel aldığı inanç sistemi Tasavvuf inancıdır. Tasavvuf için mistisizmin İslam’da karşımıza çıkan hali diyebiliriz. Tasavvuf inancına göre tüm canlılar, yaratanın suretidir, ondan bir parçadır. Evrende olan bütün şeyler onun yansımasıdır. Allah’tan başka yaratan yoktur, o ezeli ve ebedidir, insan da Allah’tan gelmiştir ve yine ona dönecektir. Tasavvuf inancı, işte bu mutlak gerçeğe göre bir yaşam sürdürmeyi gerektirir ve üç temel düşünceye dayanır: Zikir, sabır ve şükür.


Mevlana için yaşamın bir  amacı vardır. O amaç var oluşun temeli olan tanrıya ulaşmaktır. Ona göre yaşam, ilahi olanın bir parçasıdır ve her zaman ona geri dönmeye çalışıyordur.
Mevlana’nın insana olan bakışı da öğretileri arasındadır. Bu öğretiyi şu şekilde anlatabiliriz. Allah, kendi sanat ve sıfatını göstermek isteyince dünyayı, kendi zatını göstermek isteyince Adem’i yaratmıştır. O yüzden her insan yaradanın bir parçasıdır ve değerlidir. Mevlana’ya göre, insan noksan  bir varlık olduğu için hata yapabilir. Önemli olan hatayı kabul etmek, pişman olmak ve doğru yola yönelmektir.
Mevlana’ya göre ölüm ise; kötü bir şey değildir, bir son da değildir. Onun için ölüm, yeniden doğma ve gerçek var oluştur. Ruhun, asıl çıktığı yer olan tanrıya kavuşmasıdır. O Allah’ı, ona kavuşacağı günü sabırsızlıkla bekleyen bir sevgili yerine koyar. Hatta ölümünden sonra, müridleri tarafından ölüm günü Şeb-i Arus yani Düğün Gecesi olarak anılmaya başlar.


Ayrıca, Hz. Mevlana'nın yazdığı Mesnevi adlı eserinde anlattığı 7 öğüdü vardır. Bunlar;
Cömertlik ve yardım etmede, akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörülükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

                                       

Son olarak kendi anlatımı ile Rumi; ölüm ile ruhun özgürlüğüne kavuşup gerçek bir ölümsüzlük kazanmasını şu sözleri ile ifade etmiş.

"Öldüğüm gün tabutumu götürürlerken bende bu dünya derdi var sanma! Dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum zannetme! Sakın ola ki öldüğüm için ağlama; yazık vah vah deme! Beni toprağa verdiklerinde de veda deme! Bilesin ki o vakit benim ayrılık vaktim değil.  Rabbimle buluşma yani VUSLAT vaktimdir! Mezar bir perdedir ki onun arkasında cennetin huzuru vardır! Batmayı gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör! Düşün ki güneşle ay, batıp gözden kayboldukları zaman onların nuruna bir ziyan gelir mi? Bu hal sana batmak, kaybolmak gibi görünse de aslında doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır! Tohum toprağa düşse onun için ,öldü denilebilir mi? Bil ki ölüm ruhun bir başka aleme doğmasının sancısıdır. Yani bu fani alem için adı ölümdür ama baki ve ebdi olan alem için adı doğumdur!"




[1] kendini tanrı yoluna vermiş kimse,insanüstü kutsal bir aşamaya erişmek.

[2] tasavvuf inançlarını benimsemiş,kendini tanrıya adamış.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAHYA EFENDİ TÜRBESİ'NİN GİZEMİ!

KRAKOW

SOSYAL KELEBEK KİMDİR?