BİR İSTANBUL TURU

Corona Virüs, Türkiye'de ilk olarak 11 Mart 2020'de görüldü. 16 Mart 2020 tarihi itibariyle de yetkililer herkesin kendi ohalini ilan etmesini istediler. Evden çıkmayarak salgının bulaşıcılığını engellemek istiyorlardı. Ancak zaman zaman sosyal medya ve televizyonlardan bu kuralları ihlal edenlerin görüntüleri yayınlanıyordu. 

Ben de dört haftadan beri kendi ohalimi ilan etmiştim. Zorunlu olmadıkça, market ve manav dışında başka yere çıkmamıştım. Yetkililerin evde kal çağrılarına, düzgün ve düzenli olarak uyuyordum. Ancak artık 22 Nisan 2020 günü sadece gezmek için dışarı çıkmaya karar verdim. Yalnız; dışarı dediysem onda da yine kendimi sokaktan izole ederek yani arabadan inmeden, bir İstanbul turu atma planıydı. Şehir içinde salgından sonra hayatın nasıl değiştiğini merak ediyordum. Maskelerimizi takıp arabadan inmeden, eşimle beraber bir İstanbul  turuna çıktık.

Galata Kulesi-2020

Dışarıdaydım ve arabayla caddeye çıkınca gözlerime inanamadım! Caddelerde kimsenin olmayacağını zannediyordum. Sokak ve caddelerde maalesef çoğu insan dışarıdaydı. Kaldırımlarda azımsanmayacak kadar insan yürüyordu. 23-24-25-26 Nisan 2020 günleri, art arda dört gün sokağa çıkma yasağı uygulaması yapılacaktı. Belki de insanlar bu kısıtlamadan dolayı sokaklardaydı ve alışveriş yapıyorlardı. Çünkü  insanların ellerinde hep içi dolu poşetler vardı. Belli ki alışverişten geliyorlardı. Ayrıca Ramazan ayının birinci günü 24 Nisan 2020 günüydü. O gün de kimse dışarıya çıkamayacaktı. İyi niyetle düşünmeye çalışarak, insanların bu sebeplerden dolayı sokaklarda olduğunu varsaydım. ;))

Galata Köprüsü-2018

Caddede arabayla ilerlerken, o tezimin pekte doğru olmadığını gördüm. Çünkü dikkatimi çeken bir başka insan kalabalığı da bankaların ve PTT'nin önündekilerdi. Ayrıca halk ekmek satan büfelerin önlerinde de uzun kuyruklar oluştuğunu gözlemledim. Önünden geçtiğimiz marketlerin ise kalabalık olduğunu söylememe sanırım gerek yok! 



Bizim planımızda evimize uzak olan büyük bir markete gitmekte vardı. Ancak markete yaklaşınca gördük ki, orası da daha caddeden hem de bu sefer araçlar ile kuyruk oluşturulmuştu. Biraz bekledik ve sıramız gelince içeri girdik. İçeri girince de kasaların önlerinde birçok insanın dolu sepetlerle kuyruk olduğunu gördük. Kalabalığı görünce, hiç alışveriş yapmadan tabi ki maskeli olarak, marketin içinde hızlıca bir tur atıp, daha sonra gelmek üzere bir şey almadan oradan çıktık. :((

Gittiğimiz bu büyük markete, otogarın yakınından geçilerek gidiliyordu. Uzaktan otogarda tüm yazıhanelerin kapalı olduğunu, tek bir otobüsün dahi bulunmadığını görebildik. İçeride hiç hareket yoktu. Ne bir araba ne de bir yolcu görünmüyordu. Corona belası, yüzünden şehirden çıkışlar ve şehre girişler yasaklandığı için otobüs garajında hiçbir hayat belirtisi kalmamıştı. Resmen otogar ıssız ve sessizdi. Başka bir deyişle otogarda, in cin top oynuyordu. :))



Esasen, İstanbul içinde hayat nasıl akıyordu onu da merak ediyordum. Bir sonraki rotamız, Vatan caddesinden Aksaray'a ilerlemekti. Öyle de yaptık.:)) 


Vatan Caddesi'nde, normal zamanlarda oldukça fazla trafik olurdu. Üzülerek söylüyorum ki; yine öyleydi. Sıkışık ve durarak ilerleyen bir araç trafiği vardı. Beklediğim gibi boş bir cadde değildi. Aksaray'a geldiğimizde sağlı sollu yurt dışına iş yapan dükkanlar sıralanmıştı ama dükkanların hepsinin kepenkleri kapalıydı. Tek tük açık dükkan vardı. :(( Aksaray'dan Laleli'ye çıkan caddede ise tramvay seferleri azaltılmıştı. Biz cadde de ilerlerken bir tramvay bile geçmedi. Normal zamanlarda buradan beş on dakika içinde sürekli tramvay seferleri yapılırdı. Laleli'den Beyazıt'a, Kapalıçarşı'nın oraya vardığımızda ise çarşının kapısının bulunduğu Beyazıt Kapısı'nın kapalı olduğunu gördüm. Biraz araştırınca mart ayının sonunda, çarşının Corona Virüs salgını nedeniyle geçici olarak ziyarete kapatılmış olduğunu öğrendim. :(( 

Kapalıçarşı'nın Nuruosmaniye Kapısı- 2019 yılı

Çemberlitaş'a geldiğimizde Yerebatan Sarnıcı'na doğru zorunlu olarak döndük. Buralara Corona Virüsünden önce özel arabayla girmek imkansız gibiydi. Yol çok dar ama esasen dükkanlara mal indiren, satın aldıkları malları arabalarına yükleyen ya da taksilere binen ve inenlerden dolayı saatlerce trafikte beklemek zorunda kalınırdı. Buralardan arabayla çıkmak iki saati bulurdu. Şimdi ise dar sokakları on veya on beş dakika içinde hiç beklemeden, rahatça geçerek Sultanahmet Meydanına ulaşmıştık. :((

Ayasofya Cami

Sultanahmet Meydanı ve Ayasofya Cami'nin etrafı ıssız ve sakindi. Polis ve zabıta gibi kolluk kuvvetlerinden başka tek tük yürüyen insan vardı. Oteller, lokantalar, restoranlar ve büfeler kapalı, her yer tenha ve sanki buralar sahipsiz kalmış gibiydi. :(( Sokaklar durgun ve keyifsizdi. Etrafta turist olmadığı için, boş sokaklardan geçerek Cankurtaran'a indik. Armada Otel'in önünden deniz kenarına indik.  

Sultanahmet Meydanı- 2018

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin tesislerinin önünden Sarayburnu'na oradan da en son Sirkeci'ye vardık. Sirkeci'ye gelince,  tekrar yol kenarlarında yürüyen insanlar fazlalaştı. Ancak deniz seferleri yapılmadığından insanlar, normal zamandan daha azdı. Uzaktan Galata köprüsü görününce köprüden geçerek Karaköy'e doğru ilerledik. Balık tutmak, sahillerde yürümek ve kalabalık oluşturmak yasaklandığı için Galata Köprüsü üzerinde de tek  bir tane bile balık tutan kimse yoktu. Gerçi köprü bu şekilde de güzeldi. Sakinlik ve insanların olmayışı yani köprünün bu boş hali, bence yakışmıştı.:))

Galata Köprüsü-2020
Karaköy'e doğru ilerleyince yine trafik sıkışıklığı ile karşılaşmıştık. Yavaş yavaş ilerleyerek yolumuza devam ettik. Ünlü tatlıcı Güllüoğlu'nun önünde uzun bir kuyruk oluşmuştu. Bunu da gördüğümüz için eşimle gülüştük.:))

Tekrar Galata Köprüsünün sakin görüntüsü eşliğinde, köprünün güzelliğini izleyerek avare avare caddede ilerledik. Ne zaman ki Eminönü'ne geldik, Mısır Çarşısı ve çevresindeki gıda alışverişlerinin yapıldığı yerlerin kalabalığını görünce şaşkınlıktan, gözlerim faltaşı gibi açıldı. Sanki hiç ortada bulaşıcı bir hastalık yokmuş gibi, çok sayıda insan alışveriş yapıyordu. Galiba insanlar sadece yeme içme derdine düşmüştü. Kalabalık normal zamanlardaki gibiydi. Biz o kalabalığın içine asla girmeden, arabanın içinden ve uzaktan baktık. :((

Eminönü-2018 yılı
Unkapanı'ndan, Kadir Has Üniversitesi önünden, yolumuza devam ettik. Bu sefer boş caddelerden geçerek Fener, Balat ve Feshane'nin önünden Eyüp'e ulaştık. Eyüp'e vardığımızda yine alışveriş yapanlarla karşılaştık. Yine kalabalık, yine kargaşa, yine bir çok insan sokaktaydı. Yine sokaklar cıvıl cıvıldı. Her yer ellerinde pazar arabası ile karmaşa içinde oradan oraya koşturan insanlarla doluydu. Sadece sevindirici olan çoğunluğun, maske takarak sokağa çıkmış olmasıydı. :(( Ancak, isyan edesim geldi!

Hani evde kalıyorduk! Hani hayat eve sığardı!

Ne yazık ki; kendi ohalimden çıkarak, bir İstanbul turu atmak, bana kendimi iyi hissettirmedi.  İnsanların konutlarının olduğu yerler çoğunlukla kalabalıktı. Gördüğüm insan kalabalığı ve kimsenin sosyal mesafeye uymaması, kendimi daha çok karamsar hissetmeme sebep oldu. Böyle kalabalıkları sokaklarda görünce Corona salgınının kontrol altına alınma olasılığına karşı olumlu düşüncelerim, ne yazık ki iyice azaldı. İleri ki günler için; daha kötümser, umutsuz ve üzüntülü bir hava içine girdim. Ne yazık ki iyi günlerin yakın olmasına karşı ümidimi kaybediyorum. Kara kara düşünüyorum ve kendime soruyorum. 

Sadece küçük bir azınlık evde kalırsa bu Corona Virüsünden, bu salgından ülkemiz acaba nasıl kurtulur?...








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YAHYA EFENDİ TÜRBESİ'NİN GİZEMİ!

KRAKOW

SOSYAL KELEBEK KİMDİR?